
29 Ocak 2010 Cuma
İnsanla insan olmayan arasındaki o ince çizgi

28 Ocak 2010 Perşembe
Tunes of The Week - 42

- Feel feat. Volmix / Dance For Life (ronski speed remix)
- Tydi / Good Dream (original mix)
- Cressida / Two-O-Ten (original mix)
29 Ocak

Bu Pazartesi sabahı işe gitmek için koltukta yaşadıklarım, hiç aklımdan çıkmıyor. Koltuk diyorum, daha bu hafta yatakta siftahım olmadı, kısmet ne diyeyim :) ... Aslında konu Pazartesi sabahı falan da değil, tüm sabahlar!!! Artık her gece yatarken yarın sabah nasıl uyanacağım alacakaranlık kuşağını yaşamak istemiyorum!!! Bunun bi sonu olmalı :) Hiç adetim değildir, geçen öğle yemeği için İstiklal'de bu düşüncelerle yürürken, birden Milli Piyango'nun merkezinin önünden geçiyordum. Şeytan dürttü, gittim 13 tane piyango bileti aldım :) Deme 13 uğursuz sayıdır diye, amaç o zaten! Ters totem benimkisi... 29 Ocak, yani yarın çekiliyor piyango :) Büyük gün oluşu ondan :) Artık vursun da sabahlar olmasın be... Çok fazlada istemiyorum...
21 Ocak 2010 Perşembe
Eder mi bu kadar :)

1996 yılında bilgisayar ve internetle tanışan bir insanım... Açık söylüyorum, internet denen meret, o zamanlar yemişti aklımı... O sonsuzlukta bende yer almalıydım... Geceleri gözüme uyku girmiyordu, hayal kurmaktan. Sırf bunun için HTML dilini öğrendim kitaplardan, kendi kodlarımı kendim yazabilmek için... Yoktu o zamanlar bugünkü tasarım programları... Engelleri birer birer aşarken, aslında en önemli şeyin eksik olduğunu farketmiştim. Dünya üzerinde sadece beni temsil edecek bir sanal kimlik... Öyle bir şey olmalıydı ki, sadece beni anlatmalıydı, yazdığında sadece benim hikayemi çıkarmalıydı :) Asla bir eşi benzeri olmamalıydı. 2 senemi almıştı bu süreç ama yıllarca düşünürken değil bi anda çıkmıştı o... Sadener... Onu bulduğumda, gerçekten inanamamıştım.... Çünkü öyle bir kimlik çıkmıştı ki ortaya, beni en iyi anlatacak kadar mükemmel, dünyada eşi bulunmayacak kadar kusursuzdu. Hatta bugün bile... Vay be, 11 sene geçmiş o tek sayfadan bugüne...
Biraz önce, internette gezinirken bir site keşfettim :) Girdiğin her sitenin değerini gösteriyordu. Hiç aklıma gelmemişti daha önce. Bir an durdum ve başladım heyecanla yazmaya... Enter'a basınca... Gerçekten sevindim rakamı görünce, Sadener.com ile USD 5.258 'lik bir değer yaratmışım. Dünyada çapında ise 12,651,815 sıradayım :) İnsanı gerçekten mutlu ediyor, az veya çok olması önemli değil... Önemli olan varlığımı devam ettirebilmek... Google 'ın değerini USD 8 milyar olarak görünce, daha kat edilecek çok yol olduğunu anlıyorsun :))) ama olsun. Benim daha vaktim var... Sadener.com forever...
17 Ocak 2010 Pazar
For An Angel yakında (mı?)

16 Ocak 2010 Cumartesi
14 Ocak 2010 Perşembe
Reenkarnasyon

Reenkarnasyon... Ruhun sürekli olarak tekrar bedenlendiğine inanan spiritüalistlerin bu olaya verdiği ad... Bir başka deyişle ruh göçü... Reenkarnasyona inananların günümüzde sayısı bir milyardan fazla... Hiç azımsanamayacak bir sayı... Hindular ve budistler bu sayıda başı çekiyor...
En basit tanımı, insanın ölümünden sonra yeni bir bedenle tekrar dünyaya gelmesi ve bu sürecin, "ruh kemale erene kadar" devam etmesi... Bu inançlara göre de değişebiliyor, bazı inanç sistemlerinde yeniden doğuşun insan bedeninde olacağı öne sürülürken, bazılarında hayvan ve bitki bedenlerinde de yeniden doğuşun olabileceği savunulmaktadır. Ya da bazıları tekrar doğuşun bir ceza ve kefaret olacağını ileri sürerken, bazıları gerilemenin söz konusu olmadığını iddia etmektedir.

Yukarıdaki işaret de Sembolizm'de reenkarnasyonun sembollerinden kabul edilirmiş. Bu işaret, Uroborus veya Uroboros veya Ouroboros adıyla anılıyor. Bu bir dragon, kendi kuyruğunu yiyen... Oldukça eski bir sembol. Bizlere sonsuzluğu anlatır, zaman nerede başlar, nerede biter ve herşeyin bu aynı döngüden ibaret olduğunu söyler... Burada kendi kuyruğunu ısıran yılan, döngüselliği temsil eder, gnostiklerce doğanın sürekliliğini tarif etmekte simgedir... Pek çok kültürde ve coğrafyada rastlanır, ebedi dönüşü, döngüsel zamanı ve hayatı, bölünmezliği, ilksel birliği, sonsuzluğu, ruhun fiziksel dünyaya iniş ve dönüşünü simgeler... Daha bir çok din ve inanışta yeri vardır reenkarnasyonun. Nors mitolojisi, Şamanizm, Taoizm, Grek kültürü, Hinduizm, Budizm... Nedense Hristiyanlık ve Yahudilikte kabul görmez ama en sert tepki Müslümanlıktadır.

Müslümanlara baktığımızda, en zayıf inanç bizde görülüyor. Ağırlıklı yorumlar, Kur'anda reenkarnasyonun olmadığıdır, ölüm ve dirilme bir keredir. Çok detaya girmek doğru olmaz ama :) bazı ayetler bu konuyu açıklayacak şekilde yorumlanıyor. Ben yaptığım araştırmada bir kaç tane güzeline rastladım. paylaşmakta da sakınca görmüyorum :)))
Bazılarını var olduğu şekilde yorumlamak mümkün : « Sizin yerinize benzerlerinizi getirmek ve sizi bilemeyeceğiniz bir şekilde yeniden yaratmak üzere aranızda ölümü biz takdir ettik. (Bu konuda) bizim önümüze geçilmez. » Vakıa suresi, 60 - 61
Bazılarını da olmadığı yönünde yorumlamak mümkün.« Allah’ın varlığını nasıl inkar ediyorsunuz ki, sizi ölü iken O diriltti, sonra yine sizi O öldürecek, yine sizi O diriltecektir ; nihayet ahirette yalnız O’na döneceksiniz. » Bakara suresi, 28
Demiştim hep kafamı kurcaladı diye... 2000 senesinde yaptığım 3 tane şarkı vardı. Hepin topu 3 şarkının birine reenkarnasyon adını koymuştum. Ayırmak gibi olmasın ama, Reencarnation (The Beginning) benim için çok özeldi. Bi kere ilkti ama bence en güzeli idi :) Süper değil belki ama 2000 senesi içinde iyi be :) Ben bi ara Audiostreet amatör müzik portalında elektronik müzikte 68. 'liğe kadar yükselmiştim. Şimdi 6469. 'yuz, o ayrı... Ama yıllar geçti be abi...
Sadener Dj - Reencarnation (The Beginning)
Yaşanılası o an...

Bu yorumu okuyunca, biraz durdum. Kızmasın bana ama, zor imkanlarıyla zor koşullarda hayatını sürdürürken, Mustafa Koç 'u abuk sabuk yaşam tarzıyla 5 para etmez zenginlerdenmiş gibi eleştirdi sanki... Bana öyle geldi, ben öyle hissettim. Öyle dahi olsa, ben ona bozuldum.
Nice piyasadaki insan için bu tarzda yorumun aalasını yapabilecekken, Mustafa Koç 'un da dahil olduğu o bi avuç insan için böyle denmez ya! Ayıptır... Bu adam onbinlere istihdam sağlıyor, devlet bile zaman geliyor bu grubun ağzının içine bakıyor. Büyük haksızlık! Herif o yaşa gelmiş, sahip olduğu servetiyle hala (deyim uydu diye yazıyorum) it gibi çalışıyor. Sefasını sürecek tabii... Az bile yapıyor bence... En büyük hayali "bi milyon lira ikramiye çıksa, o an bırakırım çalışmayı, hızlı hayatı" olan bi insan olarak söylüyorum bunu. Bu adam, altında Ferrarisiyle kör kütük sarhoş polise yakalanıp, rezalet çıkarsa bile ben gider öperim elinden. Utanırım... Yukarda hak yemenin cezası ağırdır, yapamam...
Aslında yazmamın sebebi bu değil :) Benim ki ayrı pislik... O incebellibardaktançayiçmekistiyorum adlı arkadaşın yorumunu okuyunca, kendimi ondan daha iyi durumda hissettim. Ben de keyfi sefa sürmüyorum bu hayatta... Allah korusun yarın işten çıksak, kendi bokumuzda ölür gideriz... Aynı sayılırız... Amaaaa, ama benim kedim var :))) Walla çok hoş hissettim kendimi. Mustafa Koç gibi sefa içinde hayat sürüyormuşum gibi geldi bi an... Bi an :) Olsun o bi an bile çok zevkliydi...
Edit : Sevindim, çoğunluk aynı görüşte :)
Haber ve yorumları...
One Step Beyond...
13 Ocak 2010 Çarşamba
SadenerLand Research Lab. Reports...
Remi 'nin Maceraları :)))

11 Ocak 2010 Pazartesi
Bi Çakma Sırtlan Hikayesi

Hayatım boyunca kedileri hep sevdim ben... Her klasik sohbette köpeklere tercih eden, gene ben... Ne kadar sevsem de hayatta eve giremezdi. Zaten bunu çaktılar bana, çaktılar. Baştan söyliyim... Hem de 2 kere... Bi böyle hayatıma sokarak çaktılar, bi de Kırpık 'ın metabolizmasının gelişimiyle...
Küçücük, ufacıktı, el karadı.... Sessiz, sakin, zahmetsiz... Rengine de hasta oldum. O kokan nefesinin bile bağımlısı oldum, içime çekmeden duramadım :) Ya peki soruyorum, bi kaç ay önce böyleydi de şimdi nası geldi bu hale? Kedi diye aldık bunu, daha 6. ayında nice köpek cinsinden hallice oldu. Hayır büyüsünde, ben pek hesap edemedim galiba. Etseydim, daha bikaç ay önce onu öyle sever, öyle delirtir miydim? Kızdırdığında kıçına vurduğum şaplakları zaten yazmıyorum, hatırlamak dahi işime hiiç gelmiyor! Hele ki şu yılbaşı ağacı savaşlarımız aklıma geliyo! Yapmaaa yaaa!

Gerçekten vücudunun dışında, ehemmiyetle pati ve diş gelişimini de takip ediyorum. Verilerse, hiç hoş şeyler göstermemekte direniyor. Trance müzik ile büyüyen bir kedi anatomisi daha nasıl olabilir ki? Derken vücumu inanılmaz hassas bir üreperti kaplıyor. Göğüs uçlarım bile kalmış, artık gerisini sen düşün :) Öyle bir fantezi ki, evde halı yok, her koştuğunda sanarsın içerden Wolverine, 4 nala sana geliyor. Sal kendini, başladı SadenerLand 'de Elm Amca ile kabus. Hayır, zaten demiştim buna Dart Vader 'ım diye. Ama bunun ışın kılıcına ihtiyacı olmayacak sanki, tırnakları gayet kafi... Sal derinişçilerin üzerine... Diyorlar ki, 2 yaşına kadar büyürmüş kediler... Şimdi düşünüyorum, bu 6 ayda böyleyse, 2 senede vay anam halime. Bunun 2 boy büyüğü zaten sırtlan!... O dişler falan... Walla bu gidişle, ilerde yer beni. Kessin yer... Zaten evde yürürken takip de etmeye başladı... Bi gece ansızın... Ne olduğunu bile anlamadan!... Çakma sırtlan diye dalga geçerken, bok yoluna gidicez. Ha bak bok dedim, aklıma geli... Bak Kırpık, yedirdiğimi içirdiğimi geçtim ben, hehali hoş olsun! Ama bak bokunu bile ben temizliyorum ya, onun bi faydası olsun bari kaderime... Oh içim geçmiş, dalmışım? Nerdesin lan! Hah, yok ya büyük bu yaa!...
Bak fırladı ok gibi gene... Uçtu walla, radar olsa yakalamaz... Hayal mi gördün sen? :) Var buralarda ondan... :) Olm gene nereyi indiriyosun aşşaaa... Bi yerlerden bi ses geldi ama... Yaa 2 dalga geçmeye gelmiyorsun... Hay ben senin gibi prensin!... Ama seviyorum, bunu da seviyorum... Hem de çok seviyorum... Canım ki...
Blogspot'ta saçmaladı :)
7 Ocak 2010 Perşembe
Hayatta nefret ettiğim şeyler - 23

Windows mu 7? Tam yılbaşı arifesi bizim hard disk sizlere ömürdü. Yenilenirken bari Windows 7 kurduralım dedik. Aslında insanoğlu korkar yenilikten... Hele yaşta ilerledikçe, alışkanlıklardan vazgeçemez olur. Yeri geldiğinde devreye sokar firewall'unu :) Bende artık helesi var ki, nasıl cesaret ettiysem artık... Kolay değil, ben manyağım, ciğerini bilmem lazım. Rastladım mı terso bi yere, detayını öğrenene kadar forumlarda dolaş dur artık... Yok araştırmak problem değilde, o an geldiğinde şıp diye yapamıyorum ya istediğim şeyi, o koyuyor.
Yanlış anlaşılmasın, zımba gibi W7... İnanılmaz hızlı, 3G mübarek. Kıl olduğum yerleri yok değil, değişen desktop gruplama yapısı, dosyaların özellikleri, DirectX 11 3D'si, control panel menüsü... Ama zevk veriyor, güzel oluyor uğraşması. Ee o zaman niye bu bölüme koydun denirse, bi şey var ki yedi bitirdi beni. "Show Desktop" diye efsane bir kısayol vardır masaüstünde. Galiba 98'de ilk çıkmıştı. Ne güzel sol altta duruyordu.

E be Bil Amca, neden koyarsın onu W7'de sağ alta??? Yaa herşeyine alıştım ama ona alışamadım! 11 senedir refleksten çıkmış artık, genlerime işlemiş. Zınk diye sol alta gidiyor elim. Herkes gider Mersin'e, elim gider tersine... Her seferinde hsktr demekten kendini alamıyor insan... Seke seke gün bitmiyo walla... Kafamı her seferinde sağa eğmekten fıtık olucam. Nefret ettim ya, bıktım usandım... Kahretsin walla, olmaz bu eziyet günde bin kere... Bu yazıyı yazarken bile kaç etti, ben sayamadım küfretmekten... Sen bin sen, ben yüzbin kere nefret ediyorum senden... Yazıklar olsun, vardır mutlaka bi çaresi de, bende salaklık! Araştırmadım üşengeçlikten... Wallahi Windows 7 beni...
33 dk. sonrası: Yaa, çok kolaymış yaaa... Boyum posum devrilsin benim, nefret ettim ya kendimden, walla nefret ettim...
2009 'dan 20 ilahi...

2009 yılının en güzel 20 parçasını 436. haftasına taşımış... Yazık etmiş bize... TOTW'da 11 tanesine yer vermişim zaten, armutun iyisinden de anlarmışım hani :) Diğerleri de son karanlık zamandandır, kaçırdığımız...
Büyüksün Armin, çok büyüksün... O kadar ki, emin ol kıyametten sonra üzerimize gelecek uygarlık bile senin varlığından mutlaka haberi olacak... Sensin benim sürekli aynı yere gelmeme galiba sebep :)))
Armin van Buuren / A State of Trance Episode 436 (Top 20 of 2009)
6 Ocak 2010 Çarşamba
Time stands still...

Yazacak o kadar çok şey var ki... Ve söylemek istediğim... Ve hissettiğim... O kadar çok şey... Kalmışız çok gerilerde... Ama insanın içinde kalıyor, her zaman olduğu gibi... Bir şeyleri değiştirebileceğine inanırsın daima, ama inandığınla da kalırsın... Zaman harcarsın... Zaman :) Geçip giden zaman... Parmaklarının arasından... Senden alıp götüren... Geri de vermeyen... Namussuz...
Zaman... Zaman öyle bir kısır döngüdür ki... Tıpkı zihnimde yankılanan tınılarım gibi... Onlarda olmasa... Zaten hepimiz dönüp dolaşıp aynı yere geliyoruz. Aynı yer, aynı yer... Tren misali... Sıkılmıyoruz, usanmıyoruz... Sana verilen bi seçenek de yok zaten... Heeeep aynı... :) Yapacak bişey var mı? :) Hayır yok tabii ki... Ya da aslında ne fark eder ki...
Ama bu sefer bi fark var sanki :) Bu sefer ben usandım galiba... Ya da galiba ben gene aynı yere geldim de ondan :))) Ee zaman gelmiş bile, baksana kalkıyor gene tren... Kalkıyor ama ben bu sefer o yerlere gitmeyeceğim sanki... Niye mi? Basit, tecrübeliyim :) Yaşadım, gezdim, gördüm çünki...
2 Ocak 2010 Cumartesi
1 Ocak 2010 Cuma
666
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)