3 Ocak 2009 Cumartesi

to slacken, to abate, to soften, to dissolve...

Aslında ne karanlık bir Cumartesi; puslu, ıslak ve boğucu... Acı çeken sonbaharın gücü etkisinde, soğuk yüzüyle... Benliğin kabul etmez, isyan ederek yoldasındır bakarsın, tamamlanmamıştır önceki seferden... İsyanın kendi içinde olduğundan, duymak için kulaklık kulağındadır. Yürürsün onbinlerin arasında, düşündüklerini bulmak için silahın elindedir. Defalarca göz göze gelirsin karşı tarafla, anlamsızca... Yağmur altında kimseler iplemez seni, geçer gider yoluna, bilmezlerki...

Azıda kopamaz senden, yürürken esner yüzler, gözleri seni dinler, isyanını duyan gibi... İşte o senin gibi seçilmişlerdir. Yağan yağmur değil, acı sonbaharın gözyaşları ıslatır onları, senden yardım ister... Çünkü sadece onlar görebilir, isyanındaki karanlığı aydınlatan kıvılcımları... Ama kimse de bilmez o kıvılcımların, yanmakta olan bedeninden çıktığını... Çekip alırsın kendini, dewam etmek zorundasındır yürümeye, kendi düşüncelerine... Peki neden böyle yapmalısın ki acaba? Sonunda hayatın dışında bir şey bulduğundan mıdır, kendi hayatında...

Hiç yorum yok: