
Falling in and out of love, your love, your love,
Fena sardım yaa...
Kısa bir tanıtımdan sonra konumuza gelelim. Özgürlükler demiştik. Şimdi isterseniz ben sıralayayım, sonra bir karşılaştırma yapalım. Siz de şaşıracaksınız. Malum herkesin bildiği hafif uyuşturucular ilk akla gelenler. Kişi başı 5 gram serbestlik var. İstediğiniz bir coffeeshop 'ta kullanabiliyorsunuz. Kimse noluyo lan!!! demiyor. Sonrasında gene işimize geldiği için kesinlikle bildiğimiz aykırılıklarıyla ünlü Red Light District :) ... Burada kimse birbirini rahatsız etmiyor, sarkıntılık, tecavüz, saldırı!!! gerçekleşmiyor. Porno tiyatrolarının önünde aileler, yaşlılar, gençler kuyrukta bekliyor. Kimse, bunlar sapık!!! diye parmakla göstermiyor. Gece kulüplerinde eğlence - müzik sıradışı yaşanıyor. Kimse sarhoş olup sapıtıp, onun bunun bacısına!!! bakmıyor, sarkmıyor.
Sıra bilinmeyenlerde... Eşcinsellik... Hollanda 'da yasalar eşcinsel evlilikleri kabul ediyor. Bu tercihteki dünya üzerinde çok sayıda kadın ve erkek buraya gelerek evlenebiliyorlar. Kimse linç etmeye!!! kalkmıyor. Hatta isterlerse çoçuk evlat edinebiliyorlar. Mesela ötenazi... Burada insanlar ihtiyaç halinde yasal olarak yaşamlarına son verebiliyorlar. Kişi, görünmez kaza veya hastalıklar yüzünden çektiği acılarla sürünerek ölmeye!!! zorlanmıyor. Bisiklet kullanımı... Arabalardan ve motorlu araçlardan önce gelen temel ulaşım aracı olarak bisikleti kullanıyorlar. İş adamları, ev hanımları, gençler ve yaşlılar... Kimse caddelerde onları hiçe!!! saymıyor. En büyük hak ve geçiş üstünlüğü her zaman onların.
Şimdi tabu olarak aykırı, yasak, sapıklık, günah diye düşündüğümüz bu başlıkların İstanbul 'da da serbest olduğunu düşünsenize??? Mesela İstiklal Caddesinde :))) Her Allahın günü orada yürürken, hatta binlerce sivil ve resmi polis... gibi kolluk kuvvetlerinin varlığına rağmen tırsarak yürümüyor muyuz? Gündüz bile... Onlarca cinayet, yüzlerce yaralama, kavga - gürültü, dilenciler, keşler, sapıklar... O sistem burada olsa, ben düşünemiyorum neler olacağını... Orada güven içinde herkes... Ben kaçtır gidiyorum daha en ufak bir olaya şahit olmadım, siren sesi duymadım. Hatta polisleri bile fazla ortalıkta görmedim.
Lafı uzatmayacağım. 1. ve 2. Dünya Savaşında bile tarafsız kalabilen (sadece 1940 'ta kağıt üstünde denebilecek şekilde Almanlar tarafından işgal edilmiştir) ve tarihteki herhangi bir siyasi - politik savaşa katılamayan; bu kadar serbestliğe rağmen herhangi bir terörist veya mafya eylemine maruz kalmayan, yaşamayan; bu kadar aykırılığa rağmen birbirine saldırmayan, öldürmeyen, çalmayan; diğer ülkelerle kıyaslandığında yerlerde sürünen suç oranına sahip olan; dünya üzerindeki herhangi bir ülkenin hakkında düşmanca hisler beslemediği, kin gütmediği; sportif, sosyal ve kültürel özellikleri yüksek olan; ekonomisi güçlü, insanları yapılı, sağlıklı, prezentabl (kadın erkek farketmiyor hepsi taş gibi, insan diil demek istedim :) , ve mutlu - huzurlu başka bir millet bilmiyorum. Bilen varsa söylesin.
Bunun tek bir sebebi var, tabii bence... Toplumdaki bireylerin almış oldukları eğitim, kendi kültür ve gelenekleri, birbirlerine ve tercihlere gösterdikleri saygı ile ancak açıklanabilir diye düşünüyorum. Vee tabii ki arkasından, bu düzeni ve güveni bozmaya kalkışacak kişileri caydıracak çok çok güçlü ve katı kuralları, yasakları ve cezaları içeren anayasal düzen... Bakıyorumda, ne yazık ki bu saydıklarımın bizle, uzaktan yakından alakası yok :) Bilmiyorum, ben böyle gördüm, böyle yaşadım ve böyle hissettim. Gidenler bilir, gerçekten oraya gittiğinizde dünya üzerinde değilsiniz sanki... Güler yüzlü insanlar, huzurlu bir toplum, güvenli sokaklar, kendine özgü mimari, yüksek isdihtam gücü, temiz bir çevre, düzenli bir hayat, kontrollü uyuşturucu, ayrıkı sex hayatı ve milyonlarca bisiklet... Her insan mutlaka burayı görmeli diyorum ve yorumu size bırakıyorum...
Siz anlamadınız tabii ama yukardaki resim, salyangoz alemi için biraz müstehcen sayılır :) Çiftleşme öncesi birbirleriyle temas halinde bu salyangozlar. İnsanoğlunun anlayacağı dilde söylersek, ön sevişme... Salyangoz bile biliyor aazının tadını walla :) Bu nasıl bir dünya, nasıl bir düzen. Salyangozların çoğu erdişi olduğundan aynı birey hem dişi hem de erkek üreme organlarına sahiptir. Üreme dönemlerinde karşılıklı aşk okları atarak birbirlerini tahrik ederler. Erdişi salyangozlar, karşılıklı olarak birbirini döllediği gibi bazan de eşlerden biri erkek, diğeri dişi olarak görev yapar. Ömürleri söylemiştik, 5-15 yıl arası. Ama genellikle de Eylül ve Ekim aylarında üredikten sonra erginlerin çoğu kışın ölürmüş.
Kara salyangozları kış uykusuna bile yatarmış. Kabuklarının içine çekilerek, kabuk ağzını boynuzsu bir kapak veya sertleşen mukus salgı ile kapatarak toprağa gömülür veya kendilerini ağaç gövdelerine yapıştırırlarmış. İlkbaharda da uyanarak büyük bir iştahla bahçelere, yeşilliklere saldırırlarmış.
Çocukluğumu düşünüyorum da, hepimiz böyle çok görmüşüzdür kendini bir yere yapıştırmış salyangoz... "Aaa bu ne ki, ölmüş mü bu" diye koparırdım ben hep :) Meğer, uyuyormuş... İşte anlaşıldı sebebi, salyangoz bedduası nedeniyle başlamış bu hastalık :)