Hayatımın en zor yolculuğunu yaptım biraz önce... En zordan ziyade eziyet demek daha doğru olacak. Akşam saat 18:00 - 19:10 arası otobandaydım... Kocaeli'den yeni bağlandım, karşımda bir güneş... Tamam bir tane güneş var zaten de niye benim karşımda??? Arkadaş, o ne öyle? Öyle güneş mi olur? Bu şey 152,6 milyon kilometre ötede değil mi? Şaka mı bu? Deldi geçti gözümü, beynimi, kafatasımı... Sürekli gözler kısık, evrim geçirdim japona döndüm. Gidiyorum ama hiç bir şey görmüyorum ki? Değil öndeki arabayı farını, burnumun ucunu göremiyorum. Parıldıyor her yer, cehennemin kapısı açılmış sanki! Döneriz geçer gider diyorsun ama bitmek bilmiyor arkadaş!. Hiç mi yol farklı bir yönde gitmez? Ne düz hatmış o... İki sağ sol, sonrası dakikalarca güneş, iki sağ sol, sonrası dakikalarca güneş! Telefondaki mercek resmi çok basitleştirmiş olayı, ben full sarı görüyordum her yeri anlatılmaz yaşanır... Resim ne ki... Ama tıklayın walla resimlere... Bu hali bile içler acısı...
Nedense durumun vahametini sorgulayan zihnime, bir soru takıldı o eziyet dakikaları altında... Acaba güneş gözlüğüm olsa, böyle olmaz mıydı? Acabağ? Acabağnan? Ama bu sorunun cevabını bilemem ki... Taşımak eziyet diye ben hiç güneş gözlüğü kullanmadım ki... Kim peşinde koşar di mi günlük hayatta onun peşinden... Elinde taşıyacağın bir külfet... Ne edeyim ki ben nefret etmeyipte yol boyunca...
Döndüm, günün geri kalan kısmını sarı bir ışık hüzmesi içinde geçirdim. Her yeri sapsarı görüyorum. Hele gözümü kapıyorum, tabak gibi güneş silüeti işlenmiş artık retinam üstüne mi, mercek üzerine mi? Ama na orda duruyor, gitmiyor... Açınca sarı, kapatınca koca bir nokta... Katlanılmaz bir durum... ... ...
31 Ağustos 2011 Çarşamba
Hayatta nefret ettigim seyler - 37
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder