"Falling in and out of love, in love,Falling in and out of love, your love, your love,
Fena sardım yaa...
Hollanda ve özellikle Amsterdam denince akla hemen hafif uyuşturucular geliyor nedense... Kişileri alıyor tatlı bir tebessüm :) Aslında çok önemli bir konuyu görmezden geliyoruz veya es geçiyoruz. Hollanda, sadece bu yönüyle değil, bir çok konudaki özgürlükleriyle dünyadan sıyrılıyor. Sıyrılmaktan ziyade herkesin örnek alması gereken ve düşündürmesi gereken bir topluma dönüşüyor... Aaa manyak bu demeyin, okuyun :)
Hollanda 'nın yüz ölçümü yaklaşık 42 bin m2. Yani ülkemizden 19 kaç küçük... Nüfusu ise 16 milyon civarında. Ülke meşruti krallık yani bir nevi monarşi ile yönetiliyor. Küçük, nüfus az ama bu buzdağının görünen kısmı. Aslında o kadar çok konuda etkinler ki... Mimarisi, su kanalları, inekleri, peynirleri, yel değirmenleri, laleleri, bisikletleri, sosyal hakları, gece hayatı, güvenliği, huzuru, trance müziği, dj'leri ve tabii ki üstün ırkı :) ... Bunlar ilk aklıma gelenler... Ülkenin büyük çoğunluğu, deniz seviyesinin altında. "Nederland" adı da buradan geliyor. Tarihinde Kuzey Denizi 'nden çok çekmiş ve geçtiğimiz yüzyıllarda ülke büyük sel felaketleri atlatmıştır. Bu yüzyılda kuzeye yapılan dev setlerle günümüzde tüm ülke korunmaya çalışılıyor. Buradaki linkten bu setleri görebilirsiniz. O setler olmazsa, basit bir felakette ülkenin %38 'i sular altında kalır diye bir hesaplama var.
Kısa bir tanıtımdan sonra konumuza gelelim. Özgürlükler demiştik. Şimdi isterseniz ben sıralayayım, sonra bir karşılaştırma yapalım. Siz de şaşıracaksınız. Malum herkesin bildiği hafif uyuşturucular ilk akla gelenler. Kişi başı 5 gram serbestlik var. İstediğiniz bir coffeeshop 'ta kullanabiliyorsunuz. Kimse noluyo lan!!! demiyor. Sonrasında gene işimize geldiği için kesinlikle bildiğimiz aykırılıklarıyla ünlü Red Light District :) ... Burada kimse birbirini rahatsız etmiyor, sarkıntılık, tecavüz, saldırı!!! gerçekleşmiyor. Porno tiyatrolarının önünde aileler, yaşlılar, gençler kuyrukta bekliyor. Kimse, bunlar sapık!!! diye parmakla göstermiyor. Gece kulüplerinde eğlence - müzik sıradışı yaşanıyor. Kimse sarhoş olup sapıtıp, onun bunun bacısına!!! bakmıyor, sarkmıyor.
Sıra bilinmeyenlerde... Eşcinsellik... Hollanda 'da yasalar eşcinsel evlilikleri kabul ediyor. Bu tercihteki dünya üzerinde çok sayıda kadın ve erkek buraya gelerek evlenebiliyorlar. Kimse linç etmeye!!! kalkmıyor. Hatta isterlerse çoçuk evlat edinebiliyorlar. Mesela ötenazi... Burada insanlar ihtiyaç halinde yasal olarak yaşamlarına son verebiliyorlar. Kişi, görünmez kaza veya hastalıklar yüzünden çektiği acılarla sürünerek ölmeye!!! zorlanmıyor. Bisiklet kullanımı... Arabalardan ve motorlu araçlardan önce gelen temel ulaşım aracı olarak bisikleti kullanıyorlar. İş adamları, ev hanımları, gençler ve yaşlılar... Kimse caddelerde onları hiçe!!! saymıyor. En büyük hak ve geçiş üstünlüğü her zaman onların.
Şimdi tabu olarak aykırı, yasak, sapıklık, günah diye düşündüğümüz bu başlıkların İstanbul 'da da serbest olduğunu düşünsenize??? Mesela İstiklal Caddesinde :))) Her Allahın günü orada yürürken, hatta binlerce sivil ve resmi polis... gibi kolluk kuvvetlerinin varlığına rağmen tırsarak yürümüyor muyuz? Gündüz bile... Onlarca cinayet, yüzlerce yaralama, kavga - gürültü, dilenciler, keşler, sapıklar... O sistem burada olsa, ben düşünemiyorum neler olacağını... Orada güven içinde herkes... Ben kaçtır gidiyorum daha en ufak bir olaya şahit olmadım, siren sesi duymadım. Hatta polisleri bile fazla ortalıkta görmedim.
Lafı uzatmayacağım. 1. ve 2. Dünya Savaşında bile tarafsız kalabilen (sadece 1940 'ta kağıt üstünde denebilecek şekilde Almanlar tarafından işgal edilmiştir) ve tarihteki herhangi bir siyasi - politik savaşa katılamayan; bu kadar serbestliğe rağmen herhangi bir terörist veya mafya eylemine maruz kalmayan, yaşamayan; bu kadar aykırılığa rağmen birbirine saldırmayan, öldürmeyen, çalmayan; diğer ülkelerle kıyaslandığında yerlerde sürünen suç oranına sahip olan; dünya üzerindeki herhangi bir ülkenin hakkında düşmanca hisler beslemediği, kin gütmediği; sportif, sosyal ve kültürel özellikleri yüksek olan; ekonomisi güçlü, insanları yapılı, sağlıklı, prezentabl (kadın erkek farketmiyor hepsi taş gibi, insan diil demek istedim :) , ve mutlu - huzurlu başka bir millet bilmiyorum. Bilen varsa söylesin.
Bunun tek bir sebebi var, tabii bence... Toplumdaki bireylerin almış oldukları eğitim, kendi kültür ve gelenekleri, birbirlerine ve tercihlere gösterdikleri saygı ile ancak açıklanabilir diye düşünüyorum. Vee tabii ki arkasından, bu düzeni ve güveni bozmaya kalkışacak kişileri caydıracak çok çok güçlü ve katı kuralları, yasakları ve cezaları içeren anayasal düzen... Bakıyorumda, ne yazık ki bu saydıklarımın bizle, uzaktan yakından alakası yok :) Bilmiyorum, ben böyle gördüm, böyle yaşadım ve böyle hissettim. Gidenler bilir, gerçekten oraya gittiğinizde dünya üzerinde değilsiniz sanki... Güler yüzlü insanlar, huzurlu bir toplum, güvenli sokaklar, kendine özgü mimari, yüksek isdihtam gücü, temiz bir çevre, düzenli bir hayat, kontrollü uyuşturucu, ayrıkı sex hayatı ve milyonlarca bisiklet... Her insan mutlaka burayı görmeli diyorum ve yorumu size bırakıyorum...
Duyduk , duymadık demeyiiiiin; Aziz Padişahımızın fermanıdıııır; dinleyenler bilmeyenlere anlatsııııın; Guizaaa Rüştüye goooooooooool attıııı :) Ahhh be Guizam, ben bilsem seni eşşeğe yapıştırınca gol atacağını, 9 hafta önce koyardım seni :) Şükrü Saraçoğlu 'nda, önce CinCon sonra 8taş... Aragones, sen ne bahtlı adamsın ya... Gene kaldın başımızda... Maç desen ... galiba diycem ama yarı hatırlıyorum. Hele 2.yarııı o neee, bana yabancı :) Arabayı zor doğrulttuk... Ne mili? Bence en az 450 :)
Vee Kežman attı golünü :) Dün Uefa Kupası maçında PSG ile R.Santander 2-2 berabere kalırken, Kežman 5. dakika da takımını 1-0 öne geçiren golü attı. Guiza - Kežman mücadelesinde durum 4-3... Ancak önemle belirtmek istiyorum ki, bizim Danyel!!! Guiza her hafta ilk 11 oynarken, Kežman ne yazık ki Hoarau 'nun arkasında müzmin yedek... Oynasa atacak psikopatım ama bu Hoarau denen adam ligde 8 golle durdu durdu, patladı mübarek.
Salyangozlar... Gerçekten her yağmur sonrası, başımın belası... Bu sabahta aynı şeyleri yaşadıktan sonra bir araştırasım geldi...
Tatlı su, deniz ve karada yaşayan türleri bulunmakta... Alt kısımda hareketi sağlayan kaslı bir ayak, sırt tarafta vücudu örten helezon kıvrımlı bir kabuk ve başta iki çift antenleri var. Çekilebilen antenlerin öndekileri kısa olup, dokunum ve koku görevi yapıyor. Gözler, arkadaki uzun çiftin ucunda.
Siz anlamadınız tabii ama yukardaki resim, salyangoz alemi için biraz müstehcen sayılır :) Çiftleşme öncesi birbirleriyle temas halinde bu salyangozlar. İnsanoğlunun anlayacağı dilde söylersek, ön sevişme... Salyangoz bile biliyor aazının tadını walla :) Bu nasıl bir dünya, nasıl bir düzen. Salyangozların çoğu erdişi olduğundan aynı birey hem dişi hem de erkek üreme organlarına sahiptir. Üreme dönemlerinde karşılıklı aşk okları atarak birbirlerini tahrik ederler. Erdişi salyangozlar, karşılıklı olarak birbirini döllediği gibi bazan de eşlerden biri erkek, diğeri dişi olarak görev yapar. Ömürleri söylemiştik, 5-15 yıl arası. Ama genellikle de Eylül ve Ekim aylarında üredikten sonra erginlerin çoğu kışın ölürmüş.
Kara salyangozları kış uykusuna bile yatarmış. Kabuklarının içine çekilerek, kabuk ağzını boynuzsu bir kapak veya sertleşen mukus salgı ile kapatarak toprağa gömülür veya kendilerini ağaç gövdelerine yapıştırırlarmış. İlkbaharda da uyanarak büyük bir iştahla bahçelere, yeşilliklere saldırırlarmış.
Çocukluğumu düşünüyorum da, hepimiz böyle çok görmüşüzdür kendini bir yere yapıştırmış salyangoz... "Aaa bu ne ki, ölmüş mü bu" diye koparırdım ben hep :) Meğer, uyuyormuş... İşte anlaşıldı sebebi, salyangoz bedduası nedeniyle başlamış bu hastalık :)
Wellcome on board! Gene trance zamanı... Hafta içi yazmıştım, fena bişii buldum diye... Üzgünüm melodik parçalara döndük. Duygusal olmak güzel :) Şimdi zaman bilgisayarınızın sesini açma zamanı, hoparlörlerinizin sesini açma zamanı... Sharon eşliğinde Armin 'den yüksek bunalım, Sonic Division ve Natasha eşliğinde Chicane ile teselli... Tikkat tikkat!!!
Çoğu insana garip gelecek ama benim için ciddi oldukça önemli :) Orta 3 'ten beri Amiga 500 ile başlayan bu hastalığım, yaklaşık 15 yıldır dinmedi... Konu Championship Manager oyunu... Bilen bilir, anlatmaya gerek yok...
Sen o golü kaçırdın ya!!! Neler kaçırdın bugüne kadar, hepsi kaçarda, bu kaçar mı lan??? Tam Danyelsin walla... Sen görevini yapacağın zamana kadar, gol atamadığın her hafta ayrı resmini koyacağım, üzgünüm hiç kızma... Bende insanım, tepkimi koymam lazım...
Bazen üzülüyor insan... Seyrediyor, anlam veremiyor. Duyuyor, kulaklarına inanamıyor. Görüyor, yok artık Lebron James diyor!
Porto 'ya da ahlar vahlar eşliğinde 2-1 yenildik. Hep Destek! Tam Destek! Bundan asla taviz yok... Biz renklere aşığız, biz Fenerbahçe'ye sevdalıyız... Ancak madalyonun üzgünüm ki diğer bir yüzü daha var. Kötü gidiyor bazı şeyler, ortada apaçık duran yanlışlar, sahada dolanan ahmaklar var!
Saat 1715 'te başlayan eve dönüş çilesi saat 1942 'de nihayet bitti. Yuh!!! Yuh diyorum ama yetmiyor ve ekliyorum a.q. ben bu trafiğin... 2 saat 27 dakika (yazıyla ikisaatyirmiyedidakika) sürer mi bir yol yaw!!! Topu topu 26km. Serviste reenkarnasyon geçirdim desem yalan olmaz... İnanmıyorduk bir de :) Kaç defa öldüm dirildim, bir ben bir de Allah bilir :) İnanamıyorum, inanmak da istemiyorum. Bunu hangi millete söylesen üstüne oturduğu yeri ile suratına güler. Ama biz yıllardır yaşamaya dewam ediyoruz, koyun gibi... Koyun koyun...
Bütün hafta sonu çıkıp dolaşmışız, evdeykende yaymışız, hımbıl hımbıl oturmuşuz. Hafta sonu, çay içerisindeki şeker misali bitiyor. Zaten moraller bozuk ertesi günü iş başlıyor, bir de top depiştirme stresi çıkıyor.
Fena takıldım bu dizelere ... Trance da duygusal olur, o vokaller de seni alır götürür... Anlayana tabii... Verelim sözü Armin van Buuren eşliğinde Sharon Den Adel'e... Anlaşıldı bu hafta TOTW 'e hisler hakim olacak. Çarşambayı bekleyin :)
Fenerim Ankara deplasmanından 1 puanla dönüyor. Maçın geneline baktığında bence iyi sonuç... Çünkü sabaha kadar maç oynansa, gene atamazdık. Yazık ki ne yazık...
Tuncay Şanlı... Dün ne oynadı ama! Yılmadı, bastırdı, takımı oynattı, kaptandı, yetmedi 3 gol attı... Şaka yaptı bize diye düşünüyorum. Yoksa senin ne işin var Middlesbrough 'da? Geri verin bana Tuncay'ımı... Aurelio 'muda... Bizim çocuklar onlar, ettik bi eşşşeklik ama bakii değil!
What's up everbody and wellcome to the "Tunes of the Week - 6" :) Ne çabuk Çarşamba olduğunu hala anlama sıkıntısı çekerken, şarkıları eklemeyi unutmayalım! Bu haftaki üçlüde fenaa... Tiesto, Carl B. ve Cosmic Gate sizleri bekliyor... E hadi bekletmeye gelmeeez, teker döner sonra...
Daha dün Pazar'dı, ne zaman Çarşamba oldu... Hem de Çarşamba akşam... Allahtan günler kısaldı da güneşin batışını görmüyorum. Yoksa durup bana bakardı akıp giden zaman, göz alıncaya karanlık olana kadar... Çünkü sürekli ellerimden kayarcasına batıp giderdi güneş, hemen arkasından akşamın nefesini hissetmeye başlardım. Hani karanlık... Hani soğuk... Monotonluk tutsak mı ne? Alışkanlık olmuş, gene de seke seke kaçıyorum kuzu edasıyla, sorumsuzca... Bakalım nereye kadar...
Her Pazar top depiştiririz, malumunuz bende kaleciyim :) Kovasından değil, iyisinden ama... Yıllara meydan okuyorum hala :) Neyse, geçen Pazar son aylardaki en çekişmeli maçlardan birini oynarken, pozisyon icabı güzel bir kurtarış sonrası yere çakılınca kendime gelmem bayaa uzun zaman aldı. Ama havadayken, yere düşene kadarki bir kaç salisede aklıma efsane kaleci Schmeichel 'ın üstteki kurtarışı gelmişti. Ne yaptım ettim buldum resmi. Lakabımız oydu, ne de olsa bizim gençlik yıllarımızın en iyi kalecisiydi o... Ondan bahsetmeden olmaz ki...
Ve işte huzurlarınızda dünyanın gelmiş geçmiş en iyi kalecilerinden... Tam adı, Peter Bolesław Schmeichel... 1963 Danimarka Gladsaxe doğumlu... Kariyerinde Gladsaxe-Hero, Hvidovre IF, Brondby, Manchester United, Sporting Lizbon, Aston Villa ve Manchester City takımları var... Ama en unutulmazı tabii ki Man.Utd. 'da geçen 9 sene... 91 'de 600 bin sterline Brondby 'den transfer olmuştu. O zamanlarda Sir Alex Ferguson vardı takımın başında ama o bile bu kadar efsane bir kaleci ile başarıdan başarıya koşacağını tahmin etmiyordu. Old Trafford 'da 9 yılda toplam 292 kez kırmızı şeytanların kalesini korudu.
Man.Utd. yıllarında o kadar çok büyük başarılar kazandı ki yazsam buraya sığmaz; 2 kere Dünyanın en iyi kalecisi, 2 kere de Avrupanın en iyi kalecisi ünvanı bunlardan sadece bazıları... Schmeichel 'ın kariyeri için 92 ve 99 yılları bir farklıdır. 92 'de Bosna 'da devam eden savaş yüzünden Euro 92 hakkı kazanan Yugoslavlar kupadan UEFA tarafından atılmışlardı. Onların yerine Danimarka turnuvaya davet edilmişti. Biten sezonun ardından tatilden, evden toplanan Danimarka milli takımı inanılmazı başararak, finalde Almanya 'yı 2-0 'la geçip Euro 92 'de şampiyon olmuştu. Bu kupanın alınmasında onun büyük rolü vardı. Toplamda 128 kez Danimarka milli takımının formasını giydi ve hala Danimarka futbol tarihinin en fazla milli formayı giyen oyuncusu...
99 'da ise tüm futbolseverleri oldukça dramatik bir maç bekliyordu. Şampiyonlar Ligi finali Barcelona Camp Nou 'da Man.Utd ile Bayern Munich arasında idi. Maçta Bayern, 6. dakikada Mario Basler 'in golü ile öne geçmişti. Geri kalan dakikalarda gol olmamıştı ve dakikalar 90 'ı gösteriyordu. Tam maç böyle bitecek derken, Man.Utd. genç Beckham ile korneri kullanırken Schmeichel 'da ceza sahası içerisinde idi. Gelen topa dokunamamıştı belki ama yaşlı kurt Teddy Sheringham 'ın golü ile önce beraberliği, 90+ 2 'de ise gene Beckham 'ın kornerden gelen topuna karambolde vuran toy çocuk Solskjaer ile galibiyeti yakalamıştı Man.Utd. Kim unutabilir ki bu maçı... Uzatma dakikalarında gelen bu dramatik şampiyonluk, Schmeichel 'in son forma giyişi idi ve kelimenin tam anlamıyla ellerinde C.L. kupası ile zirvede bıraktı kırmızı şeytanları...
Heralde ona sorsalar, en kötü anlarınızdan birini söyleyin diye... Mutlaka 30 Ekim 1996 diyecektir. O gün Fenerbahçem, Elvir Boliç 'in 78. dakikada attığı gol ile Man.Utd. 'ı kendi evinde 1-0 yenerek, 40 yıllık iç saha yenilmezlik unvanlarına noktayı koymuştu :)
Walla çözdüm, billa çözdüm. Sadece 5dk. sürdü... Gözüme çok zor gibi gelmişti ama boşuna dememişler, başlamak bitirmenin yarısıdır diye :) Bence çözüme bakmadan siz de deneyin... (tabii bunun için bir alttaki blogu okumanız lazım)
Hazır mısın?
Victoria's Secret desem, heralde daha başka kelama gerek yok. Sağır sultan ve Metin Şentürk bile haberdardır... Bilmeyen kazsın gömsün kendini :)
Vee Adriana Lima... Heralde kendisi yakın yüzyılda dünyaya gelmiş en güzel insanlardan (o da insansa... ) biri. Güzellik Tanrıçası olmalı... Kendisine yer vermek istiyorum burada ama yetmez gücüm, bana da yazık... Bir de bana "kanat" sevdam yüzünden hasta derler. Yukarıdaki resme bakıyorum, ben hastayım kabul ediyorum. Hasta olmayan varsa beri gelsin :)