"trance, teknik tarifi dışında hiç bilmeyen birine ortalama yedi dakika içerisinde, yaşam boyu karşılaşabileceğiniz hertürlü duygunun kişiye ses yoluyla yaşattırılmasıdır diye tarif edilebilir. nasıl ki sanat herhangi bir şeyin soyutlaştırılmasıysa, trance müzik de duyguların soyutlaştırılmasıdır. durduk yere hüzünlenmek, durduk yere çoşku duymaktır. bir sürü alt çeşiti vardır ve boku çıkmadan yaratılan her çeşiti bu tanıma uymaktadır, uymalıdır da aksi halde trance değil minimal olur, dubstep olur, elektronik müzik ! olur, trance olmaz. tavan yaptığı 2000 lerden beri değil son dört senedir bu müziği dinleyen ve amatör bir şekilde prodüksiyon kısmıyla ilgilenen biri olarak "en" basitleştirerek karşı tarafta anlam kazanmasını sağlayabileceğim cümleler bunlar."
31 Mart 2012 Cumartesi
30 Mart 2012 Cuma
25 Mart 2012 Pazar
Iste oyle bir hayat hikayesi...
Starbucks, cimler ve otoban kenari... Sere serpe oturuyorum MAL gibi... Otlasam yeridir. Farkettim ki uzun zamandir yapamadigim bir seyi basariyorum su an... Huzurlu bir sekilde dusunmeyi... Evet, sadece dusunmek... Kafami kaldirip bir soluk yakaladim sanki... Nereye gidiyorum ben diye bir sordum kendime... Cevap gelmedi bir turlu... Sabirla bekledim kendimi... Bekledim, bekledim, bekledim... Derin bir sessizlik. Sessizlik de degil ki bu, sadece arabalarin vizt vizt diye gecislerini duyuyorum. Geciyoor, geciyooor, geciyoooor... Tipki hayatimin her gunu gibi... Bir daha geri gelmeyecek gunler... Evet gelmeyecek... Uyanalim mi?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)