31 Ekim 2009 Cumartesi

Tunes of The Week - 41

Bu haftaya nazar değmesin diye başlamak gerek! 41 kere maşaallah Karamürselli :) Bu hafta tabii ki özel olacaktı. Ondandır gecikmesi... Değecek, kimseler merak etmesin... Bu topraklar az gördü böylesini... M6... Aradım, taradım, bulamadım onun verdiği ültimatomu... Bende kendim kestim koydum. Dedim az bulunur böylesi... Jonathan Martin ile hayal alemine kalacak parmak kaldırsın, biraz ondan, biraz bundan... Sinsi bu, sinsiiii... Son olarak hedef, sizin kara kutunuz :) Rafael'e selam söyleyin görünce :) Bana da müsade, zayiyat fazla oldu bununla şimdi!!!

Ps. Ciddiyim, haftalardır bu tadı almamıştım...

- M6 / Ultimatum (ASOT 427)








- Jonathan Martin / Insidious (Original Mix)








- Rafael Frost - Black Box (Original Mix)






One Step Beyond...

7th pass : Insidious / Les meubles de famillie

1st Key: SUN
2nd Part History: Handicap, Transformers, 501, Schizophrenic, Sempiternal, Rain

Date : 23.10.2009

StormTroopers, their secret lives...

StormTroopers, says; Darth Vader is watching you...

Prince of SadenerLand!

O toprakların artık bir prensi var. Çokoprens değil :) hakiki prens... Çakma sırtlandır o... İnanılmaz... Bir kedi, bir insanın hayatına bu kadar değer katabileceği hiç düşünülebilir mi?... Hep sevdim zaten hayvanları, ama hiç beslemeyi düşünmemiştim. Ön yargılardan biri daha, gene zorda olsa yıkılmıştır. Lan, acaba, olur mu, nettik derken bunların hepsini unutulmuştur bile.

Namussuz koyu kahverengi ile siyah karışımı... Görülmemiştir onun gibisi, daha gelmemiştir bu diyarlara... Hayır mekanda zaten kapkaranlık, doğal kamuflaj! Kaşla göz arasında kaybolursa aaaaraki bulasın! Dön babam dönelim, dön babam dönelim... Olm ne işin var senin orda! Nassı girdin sen oraya? Başka yer kalmadı dimi koca topraklarda... Sen prenssin, yapma! Alış artık!

Olm sen ne kadar çirkinsin ya! Walla olmaz bööle şey! Her yerin, her şeyin çirkin :))) O kadar çirkinsin ki, bu yüzden o kadar tatlısın! Namussuz, seni çöpçü kılıklı seni... Seni bu az gelişmiş toprakların az gelişmiş prensi...

Hayatta nefret ettiğim şeyler - 20

Hafif yağmur yağar ya... Eee mevsimi geldi, sonbahar... Severim de... Ama bazı günler çekilmez. Hani fazla yağar, sokaklarda ortalığı göller - ufak akarsular kaplar... Sel kıvamında değil ama! Arabayla gidersin, aralarında slalomlarla... Herkes bi enbesilleşir yağmur yağınca direksiyon başında! Bi de onlarla uğraşırsın... Gideceğin yere varasın olur içinde, sürersin debelenerek... O da ne! Bi anda inmen gerekir, gidip bakkaldan bişey alman... Zaten inersin vasabi kıvamında... Varana kadar üstün başın ıslanmış, yağan rahmetten yeteri kadar nasiplenmişsindir. Çıkınca işte orda olanlar oldu!...

Hali hazırda dönerken yağmurda yürüyorsun, ıslanıyorsun... Zaten sırımsıklam olduğunu düşünürken acı gerçekle karşılaşma anı! Koccaman bi damla su! Nerden olacak, binanın saçağından tam aşşaa, benim kafaya! Seyrelmenin verdiği derin hüzün, bu kadar mı acı çıkar karşısına! Şap! diye oturur o başına, sesine kudretli... Oturması yetmez, saç telleri arasında başlar yolculuğuna, canının estiği yönde... Yok artık ya! Ben nefret etmeyeyim de... La havle vela...

26 Ekim 2009 Pazartesi

Yorumsuz...

Lig Tv muhabirinin maç sonu Sabri'ye sorduğu soru ;

Muhabir: "Mesela sen hiç hayatında Fenerbahçe galibiyeti gördün mü? Galatasaray'ın buradaki en son galibiyeti 1999 yılında"
Sabri: "Görmedim abi‚ ben o zamanlar alt yapıdaydım"

3'ün 1'i

1999 'dan bu yana olmuş tam 10 sene... Hani bizim Türkiye Kupası hikayesi gibi :) Kadıköy'de galibiyet gören 6assay'lı kalmamış bir ortam düşünün :) Hatta hatta en son aldıkları galibiyette Google bile yokmuş... Euro desen Avrupa'ya, sana o da ne ki derlermiş. LCD TV icat bile edilmemiş. Evet düşününce o kadar şaşırtıcı bir hal alıyor olay. İnsanın içinden "Nerde kaldı ezeli rekabet?" diye sorası geliyor.

Benim kafama takılan başka bir konu var. Skor zaten standarta bağlamışken, her sene maçı izlemeye Kadıköy'e yaklaşık 2.500 6assay taraftarı geliyor. Bıkmadılar, usanmadılar arkadaş... Bunlar seneye bir daha gelir, sonraki sene bir daha... Utanma olur be insanda, gel bari arsız arsız konuşma, otur mosmor seyret maçı... Bunlar nasıl homosapien??? Eee eskiler büyükmüş, alışmış kudurmuştan beterdir demişler. Hakkını veriyorlar lafın.

Daha uzatmanın bir anlamı yok. Bana gecenin en güzel şeyi nedir diye sorsalar, Nilüfer'in hisli şarkısı derdim. Kim bulmuşsa cuk! oturmuş. :)

"Akşam oldu penceremde, yorgun rüzgar esiyor geçiyor renkler suskun, bir masum mor menekşe, ağlıyor mu ne?..."

25 Ekim 2009 Pazar

Burası Kadıköy...

Hani bazı şeyler yılda bi kere olur... Yılbaşı, doğum günü diyeceğim ama daha ötesi... İçinde fırtınalar kopar, heyecandan zaman geçmez... Geldi gene bir derbi günü... Burası Kadıköy! Burada 10 yıldır başımız düşmedi. Buradaki coşku hiç dinmedi... Gönül istiyor dinmesin :) O kutsal 2 saatte yaşananlar o yıla iz bıraksın... Bırakın sataşmaları, abartmaları... Ben Fenerbahçem kazansın istiyorum... Tabii ki geliyorum :)))

Sadener'den acı gerçekler

Şimdi genel bir tabu konuyu gündeme taşıyorum. Çünkü birinin çıkıp, "Kral Çıplak!" demesi lazım artık. Saçma sapan farklı görüşü savunan fikirlere bu yazım. Kadın dediğin seksi olur, hanım hanımcık olmaz!!! Eveeet, aşağıdaki film is a case study! :)

Evet beyler... Objektif olup doğru cevap vermek lazım, değil mi? Yani kim tercih eder şimdi o beyazlı hanım kızı? Ne olur tartışılmasın... Yazıktır, incitmeyin bu vatanı... Çıkıpta diyen olacaktır tabii de, o kadar kusur kadı kızında da olur. Walla benim aklım almıyor... Öööle siyah, siyah... Ateşler basıyor 4 bir yanı...

SadenerLand Research Lab. reports...

I fly, fly, fly like a symphony, I try to find the love supreme, happy people, happy people, happy faces ...
Akcent

Maçta akılda kalanlar...

Hastaydım yazamadım. Fenerbahçe, Perşembe günü bence bu sezonun en iyi topunu oynayarak deplasmanda S.Bükreş'i 1-0 yendi. Maçı falan konuşmayacağım, geçmiş bitmiş. Benim aklımda kalanlar başka, işte size bir demet :)

Guiza sakat diye seviniyorduk ama ilk yarı Dos Santos, saolsun öyle 3 tane kaçırdı ki, hsktr dersin, ki ben dedim! Aratmadı saolsun! Bir de yeni bir efsaneyi duyuruyorum... Özer Hurmacı... Bu çocuk değil Alex, onunda ötesinde başka bişii olacak! Ne olur sapıtma, elini ayağını öpeyim.

Maçın 2. yarısının başında, topla çıkarken kaptırdık. Adamlar attı ara pasını... Ben başladım zaten sövmeye... Herif alıp giderken ceza sahasının hemen içinde Gökhan yetişti ve vurdu :) Top havalandı gitti... Ohhh be, yiyorduk az kaldı diye rahatlamışken, o havalanan top, yere çarpıp, kale direğinin birkaç cm ötesinden gecince yemin ediyorum, kısa bir avallıktan sonra ellerimin arasında başım, HKSTR! edasını bayağı bi yaşadım... Pozisyonu izleyin allah aşkına, kendini kaptıran demez mi? :))) Gökhan 'da yerde bakarken, bi demiştir ananı ...

Vee son olarak Bilica :) Yükselen formu sevindiriyor. Onun başka bir rolünü söyleyeceğim. Bunu daha önce gene Metmet Topuz ile yapmışlardı. Frikiklerde, kurulan barajın hemen yanında kalecinin açısını kapatır pozisyonda bulacaksınız onu. İnsan olarak değil :) yüzünü kaleciye dönmüş, yarı eğilmiş, ellerini açmış şekilde... Kaleciyi düşünsene, topa olan bakış açısının ortasında o haliyle Bilica var :) Hem kalecinin dikkatini dağıtmak için, hem de dönen topu yakalamak için, hem de pür dikkat. Sekse kesin atar! Bakalım ne zaman? Herkes bi dikkat etsin bakalım...

24 Ekim 2009 Cumartesi

One Step Beyond...

6th pass : Handicap / Les meubles de famillie

1st Key: SUN
2nd Part History: Transformers, 501, Schizophrenic, Sempiternal, Rain

Date : 23.10.2009

Hastayım, hastasın, hasta...

En son Pazartesi yazmışız... Bugün olmuş Cumartesi... Salıdan beridir bir hastayım ki, sanırsın kamyon çarptı... Bi de hastanede 4 saat yattık :) Ben! Görülmüş değil ama oldu işte... Yukardaki H1N1 virüsü, beni şimdilik teğet geçti. :) İşin şakası salgın falan diyorlardı, ben takmıyordum. Bir anda tüm vücut direncim yerlerde sürününce tırsmadım değil...

Önce boğazın kurur, sonra burun... Mukozaların ıslak formu ile başayan nemlilik, yerini Ambarlı seline bırakır... Halsizlik alır sırayı, öksürük arkasından, hapşırık sağrısında... Boğaz'da oluşan yeşillikler çıkmaz, çırpınsada... Ateş, almış başını gitmiş... Falan filan... Hepsi vardı, kas ağrısı yoktu ama :) Biz ordan yırttık... Neyse dinlendim bool bol, yazasım var çook çok...

22 Ekim 2009 Perşembe

Tunes of The Week - 40

What's up and wellcome to TOTW... Hiç sevmediğim kasvetli zamanlardayız. Sonbaharın karamsarlığı üzerimizde iken, bir insan nasıl mutlu olabilir ki :) Hava zaten erken kararıyor. Artık insanın içinden dışarda bişey yapası gelmiyor. Bu ne demek? Max müzik demek :) İşte size 3 parça daha... Armin, Thomas Bronzwaer ve Thr3shold... Hadi bakalım anlayana sivrisinek saz, anlamayan davul zurna az :)))

- Armin van Buuren / Communication Part 3








- Thomas Bronzwaer / Certitude (Original Mix)








- Thr3shold and Detune / Shapeshifter (Riot Mix)






19 Ekim 2009 Pazartesi

La gelsene!

Bu inanılmaz bişii ya! Ben hayatta böyle şeyler hissedeceğimi tahmin edemezdim. Bu huzur, bu zevk, bu mutluluk... İşte Lucky... Yaşadığı şanssızlıkları bertaraf etmek için yakışır bu ad ona... Ben hayatımda bu kadar uyuşuk, bu kadar iplemez bi varlık görmedim :) Çıldırtıyor beni... Sere serpe yattığı yerden öyle masum bakıyor ki... Gel bakiim babanın kucağına... Hadi gel... Gel bakiim... Gel babana... La gelsene... Hadi olm sevesim geldi... Alooof! Kime diyorum? Walla yemek vermem! Hadii... Hadi... Gel olm! Ben senin aaazına tüküreyim emi! Yuh sana, yat daha sen! Eşşoğlusu... Ne halin varsa gör! La kalktı... Kalktı ama nereyeee? Huuoop! Anca kumuna gidersin, bari bi suratımıza bak! Ossun seviyorum seni, SadenerLand prensi!

"Boşu boşuna bi şeye basıyodum!"

Bu blogun vazgeçilmez hikayelerinden... Pazar keyfinin eşsiz tatlarından PES aktivitesinde unutulmaz replikler vardır... Olmazsa olmazdır :)

Hesapta 2 denk ekibin mücadelesi olacaktır. Sözde... Büyük takımları almak yok oyunudur bu! Barça ile parçalanıyolar ya!... Alınır Ath. Madrid :). Sonrasında Avrupa'nın güzide takımları, önünde perişaan olur. İlk rakip Valencia'dır. Duramaz ayakta... Sonra Fiorentina. Vızz gelir, aarı vızz vızz vızzz... Dalga büyür, rakip üst sınıfa geçer. Chelsea, Man. Utd., Barcelona... Hepsi neye uğradığını şaşırır. Set, 10 - 1 biter. Rakip almıştır bi şeref sayısı... 9 kişi kalmış evsahibine 3-0 yenikken, dalgasına 5 kırmızı kart gören ve hükmen kazandığı ben rakibine karşı... Tecavüz, o kadar büyüktür gecede :)
Ps kapatılır ve ilk söz rakipten...

- Ovvv, parmakk parçalanmış yaaa!...
- Aaa, neden ki?
- Boşşu boşuna bişeye basıyodum????

18 Ekim 2009 Pazar

Dertler derya olmuş!

Yaa gerçekten yazmadan olmayacak :) İnanılmaz bi andı... Kırk yılda bir oturduk, Pazar günü ağız tadıyla maç seyredelim dedik. Kursağımızda kaldı. Walla içime oturdu. Zaten moralim bozuk, yıkılmışım son dakikalarda 2 gol yemişiz. Nerden çıktıysa bu Julio Cesar, aldı götürdü maçı... Tüpçü seneye buna Euro 15 milyon verir :) Sonuç G:Antep 2 - Fenerim 1...

Beni yazmaya iten bunlar değil, reklam. Gol olmuş, maç başlamadan bitmiş... İçimde sonsuz bir acı, dinmez bir hüzün... Nassı oldu bu ya diye dertli dertli ekrana bakarken, laaaak! diye reklam başladı. O da ne? Reklam, Vodafone Selim - Tarife reklamı... Reklamda, tek bir replik olmadan başladı Cengiz Kurdoğlu şarkısı... " ... sana mutluluklar sözüm kardeşçe, at artık imzanı git biran önce!" İstesen bu kadar uymaz :) Eskiler der ya, "Damar, damar üzerine binmiş" Bu kadar uyar anca...

600 (Yazıyla altıyüz)

Bu okuduğunuz tam 600. blog... Dile kolay! Yazmışız, yazmışız, yazmışız, usanmamışız... Takip eden herkese sevgiler...

Yorumsuz...

Çantaya bak :) Çocuk olmak vardı...

16 Ekim 2009 Cuma

Mclaren F1 'in bize öğrettikleri...

Mclaren F1... Bu araba da nerden çıktı demeyin, çıktı işte karşıma. Araştırdım biraz :) Bu araba bize ne öğretebilir ki? Ne olabilir, ne olabilir? Cevap veriyorum, parayla saadet olmaz :)

McLaren F1, dünya üzerindeki sayılı modellerden... Bir çok açıdan oldukça dikkat çekici. Öncelik fiyata bakalım. Bu arabanın değeri yaklaşık USD 1.000.000.- Ucuz etin yahnisi işte... Merak ediyorum, acaba bu arabayı sigorta eden firma olur mu? Deli olması lazım, hatta zırından :) Bu araba 100km hıza 3,2 saniyede ulaşıyor. Çünkü üzerinde 6 litrelik ve 627 beygirlik V12 BMW motoru var. Max. hızı 387 km... Bu hıza ulaşabilmesi için aracın çok hafif olması lazım, bu nedenle gövdesi tamamen karbon fiberden üretilme. F1 araçları ilham alınmış ama onlardaki gibi abuk kanatlar falan yok. Muhteşem, muhteşem...

Buraya kadar herşey mükemmel değil mi? E hani bize bir şey öğretecekti? Ne öğretiyor biliyor musunuz? Bu arabayı diğer binlerce tasarımdan ayıran başlıca bir özellği var. Arabada 3 koltuk var. F1 'den esinti olduğundan önde 1, arkada 2 koltuk var. Vermişin USD 1 milyon ama yanına esmer bi fıstık atıp dolaşamıyorsun!!! Ne anladım ben bu işten!!! Uyanık biri e sende 2 tane atarsın demesin, o zaman kavga ederler :) Bu paraya da o dırdır hiç çekilmez.

Arabanın yaratıcısı Gordon Murray... Bu arabadan araştırdığım kadarıyla 106 adet üretilmiş. Ama mevcutta 105 :) Bahtsız bedevi misali bir gerçek hikaye ile bitirelim yazımızı... Kaliforniya'lı bir zengin, arabasıyla yolda giderken başka bir sürücü tarafından motordan çıkan dumanlar nedeniyle uyarılıyor. Durup kaputu açtığında motorundan alevler yükseldiğini görüyor. Yüreğine inmiş midir bilemiyorum ama araba kullanılmaz hale gelmiş olay sonrası... Yandı gülüm keten helva olayı...

Uzun lafın kısası, işte size canlı örneklerle parayla saadet olmaz gerçeği :) Öğrenmenin sonu yok...

15 Ekim 2009 Perşembe

Yorumsuz...


Acil durumda koparılacak...

SadenerLand Research Lab. reports...

You don't know the power of the dark side!...

Tunes of The Week - 39

What's up and wellcome to TOTW... Geldik 39. haftaya... Bu haftada birbirinden güzel 3 şarkı var tıklanmaya hazır ve nazır... Sander Van Doorn dışındaki isimler yeni sayılır, en azından ben yeni duydum :))) Fazlada yazasım yok nedense... En iyisi ben sırayı şarkılara vereyim ve azalan artan tınılar konusunda uyarımı yapayımda... Gerisi Hobareee...

- Sander Van Doorn / Bastillon (Original Mix)








- Mac & Monday / Touching The Sound (Original Mix)







- Ingsha / Montego Bay






14 Ekim 2009 Çarşamba

Hayatta nefret ettiğim şeyler - 19

Bu başlık altında yaklaşık 20 tane konu yazmışımdır, gerçekten ama gerçekten nefret ettiğim. Ama hiçbiri, şuan yazacaklarım kadar beni usandırmadı. 3 harfli bir kısaltma, STF... Usandım ki ne usandım, iş yapmaktan, hayatımdan soğudum...

Hayatıma girdiğinden beridir kabusum oldu! Yaptığım her işte karşıma çıktı. O olmadan hiçbirşey başlamadı. Herkesler hatırımdan önce onu sordu! Onaylandı mı? Onaylandı mı? Onaylandı mı? Onaylandı mı? Yok abi onaylanmadı ya! Olmadı... Olmuyor, olamaz :) Zaten iş hep son dakika gelir, yetişsin diye çırpınırsın... Yetmezmiş gibi daha işe dokunmadan bunun için çırpınırsın. Onaylanması sanki benim elimde de ben onaylamıyorum, sapığım ben! Rahatsızım ben! Ha bi de takip etmek zorundasın, sana başka bir şey sorulmadığından! O sayfaya gelene kadar 40 ayrı yere tıklarsın , 2 - 3 kere sayfa değiştirirsin, günde en az 5 kere girersin, kimde onayda bekliyor diye... Ah satınalma, sen ara gönül alma, bana bunu artık yapmaaaa! :)))

One Step Beyond...

5th pass : Transformers / visionscenttouch

1st Key: SUN
2nd Part History: 501, Schizophrenic, Sempiternal, Rain

Date : 13.10.2009

13 Ekim 2009 Salı

Fliqlo

Fliqlo 'da neyin nesi demeyin :) Bir screen saver... Benim acayip hoşuma gitti. Eski tip yaprak saatlerden hoşlananlar için ideal... Aşağıdaki linkten download edebilirsiniz.

http://www.9031.com/downloads/screensavers.html

Böyle onlarca hatta yüzlerce bilgisayar programı biliyorum veya rastlıyorum. Nedense saklamayı beceremiyorum, unutulup gidiyor. Bende artık "softwarez" etiketiyle buraya yazacağım ki atlanmasın. Millete biraz da faydamız olsun. Hep düşüncelerimle zehirlemek... Nereye kadar :)

Baz İstasyonları hakkında...

Konumuz baz istasyonları... Malum bir çalışanı olduğumuz için, her gittiğim yerde ya baz istasyon muhabbeti, ya da tarife - fatura - kontör şeytan üçgeni sohbeti açılıyor. Dün berberimdeydim, Ali yıprattı gene :) Konu döndü dolaştı gene buralara geldi. Bi zaman bu baz istasyonları ile ilgili bir broşür dağıtılmıştı içerde... Bende ibreti alem olsun die buraya yazasım geldi. Birileri taratırsa okur en azından, takip edenlerde görür :)

Aslında önemli konu baz istasyonlarında değil, çevreye yaydıkları elektromanyetik alanda (EMA diyelim) ... İlk etapta EMA nedir dersek, elektrikle çalışan her cihazın çalışır konumdayken etrafına yaydığı dalgalarla oluşturduğu alandır. Ölçü birimi de V/m 'dir. Bu V/m, sözkonusu cihazın 1 metre uzağında iken maruz kalınan EMA ifade eder. Şimdi günlük hayatımızda kullandığımız bazı elektrikli cihazlarla baz istasyonlarını karşılaştıralım.


- Baz istasyonu - en fazla 10 V/m

- Ütü - 60 V/m
- Elektrikli süpürge - 16 V/m
- Saç Kurutma makinesi - 40 V/m
- Televizyon - 30 V/m
- Müzik seti - 90 V/m
- Buzdolabı - 60 V/m

Daha bu örnekleri arttırmak mümkün. Yukarıdaki tabloda da görüldüğü gibi günah keçisi baz istasyonları :) Ben ne olaylar bilirim bu baz istasyonları ile ilgili... Mahallene, sokağına sahip çıkacağına, evine de sahip çık ahali :)

Yorumsuz...

Sansürlü Ben & Jerry's inek kostüm karakteri :)

12 Ekim 2009 Pazartesi

One Step Beyond...

4th pass : 501 / visionscenttouch

1st Key: SUN
2nd Part History: Schizophrenic, Sempiternal, Rain

Date : 11.10.2009

8.300.000.-TL


8.300.000.-TL

Terim, dün resmen hadi bana müsade dedi. Hemen yazmışlar, istifa ederek kazanacak olduğu 8.300.000.-TL 'yi elinin tersiyle itti diye... Helal olsun ona, yürüsün be ortamı hani... Kimse demiyor ki, üzülmesin kazandıklarına saysın, ne yaptı ki... Bu ülkede sadece o başarıyla çalışmıyor, ne mühendisler, ne doktorlar, ne bilim adamı olmuş gençlerimiz var... Tırnakla, kaşıkla, kepçeyle kazanılan bir memlekette kamyonla para kazanılmaz. Çok para a.q. Bi kere o para benim devlete ödediğim para... Helal etmiyorum, Fatih Terim'e değil, TFF 'ye, devlete... Bana da verseler alırım, salak mıyım! Alır başını şimdi piyasalar, altın - döviz çıkar, hisse senetleri - fonlar düşer...

Yalan oldu gündem gene... Ermenistan'la alelacele yapılan karşılıklı ilişkileri başlatma anlaşmasının önüne muhakkak geçer bu. Güme gider soykırım, Karabağ... Ahlarla vahlarla... Yakında bi çocuğumuz daha olmasında! Açılım? Ne açılımı? Kalıyor mu tartışan? Uyuşturarak biz anlamadan anayasa değişir. Ne mutlu Türküm diyene deriz, ezberlemişiz bi kere...

Reklam değildir!

Dondurma... Kim sevmiyor ki? Şahsen benim dolapta her zaman vardır. Tadından da yenmez walla. Neyse, Türk halkı olarak hayatımızdaki Panda ve sadece!? sinemalarda satılan Alaska Frigo ile başlayan dondurma kültürümüz, global sistem saolsun bir çok yabancı markanın piyasaya girmesiyle bi garip oldu. Haagen Dazs, Ben & Jerry's, Movenpick... gibi markalarla kendimizi aştık. Aştık diyorum çünkü ne yediğimiz belli değil. Yemek mi, dondurma mı? AVM'de gezerken Ben & Jerry's ten (B&J) dondurma aldık. Ben yemedim tabii. Tecrübeliydim :) Bizim plazaya gelmişlerdi. Ne felaketti ya! Görsel bunların logosu takip edenler. İnek dahil. Düşün artık sen bunların kostüm karakterlerini... Sen düşünme ben yazayım, 2 ayaklı bir inek, dalmaçyalısından...

İnek iki ayaklı olursa ne olur? Adap yerinden memişleri dimdik sana doğru bakar, tahrik olursun!!!??? Şaka mı ya? Kafede düşün sen dimdik memişlerin ahengini :) Hadi olur bu markaya bu kostüm karakter kazası diyeceğim ama maşallah bi dondurmaları var, bakarsın kafeterya gibi... Ceviz - çikolata parçacıklı, çikolatalı kurabiye parçacıklı - vanilyalı, peynirli çizkekli, kakao parçacıklı tiramisulu, kestaneli bilmem neli, karamel portletmeli... Açgözlüsündür ya, gözün döner bide 2-3 çeşit koydurursan, ne yediğin belli değil? Bi çizkek tadı, bi kestane tadı, bi ahududu tadı. Bi de o yazdıkları tadı verecekler ya, koca koca parçalar içine koymuşlar. Dondurma parçaçıklı olduğundan kaskatı olamaz, cıvık... Sanki biri kusmuş da, toplayıp dondurup vermişler elime... Ben masumdum ama, sadece dondurma yiyecektim???... Boşversene...

Sözüm B&J değil, hepsine... Bi yaratmayın artık! Yakında kurufasülyeli dondurma, mercimek çorbalı - kıtırlı dondurma, köfte - ekmekli dondurma falan yedireceksiniz, kalmadı başka elde çeşit çünkü!!! Ama sizde değil hata, onu tercih edipte yiyende... Ucuz ya, ondandır!!! Dondurma dediğin sade olur, çikolatalı, fıstıklı, muzlu, vişneli olur... Dondurma dediğin Maraş'tır, Karamürsel'in sütlü sade dondurmasıdır, Mado'nun fıstıklısı, Moda'nın Ali Usta'sı, alaskanında frigosudur :) Yiyende oldukça önemli tabii :))) Gerisi hikaye...

Ps1: Valla bulup koyacağım siteye, o inek kostüm karakterin resmini birinden... :)

Ps2: Bunlar benim kişisel görüşümdür, kimseyi bağlamaz. Marka falan dava mava açar, şansa görüp :) Demokratik bir ülke ya burası, fikrimin ince gülü olmasın sonra...

501

501...

Evet 501 denince ilk aklınıza ne geliyor? ... ... Levis 501 kotu değil mi? Normal... Ama benim değil. Uzun zamandır yazacağım hep unutuyorum, bugün Meydan'da dolaşırken gene görünce aklıma geldi. Benim aklıma hep Star Wars'un 501. Lejyon'u geliyor. Darth Vader önderliğindeki binlerce StormTroopers'larıyla... Algıda seçicilik (e girer mi bilmiyorum ama) ne kadar da önemli? Aslında başarılı ürün ve pazarlamasıyla, nasılda genç - yaşlı herkesin kafasına kazımışlar. Turkcell (sarı anten) gibi, Coca Cola gibi, Selpak gibi, Jilet (Gilette) gibi... Bravo valla ama ben bunu yıkmak için yazıyorum bunları buraya, 501 ilk kot değildir, acımasız bir bilim-kurgu ordusudur. Saygıyla eğiliyorum, Master...

11 Ekim 2009 Pazar

El Fatiha

Bu başlığı Habertürk'te okudum, ben buldum değil. :) Hatta daha istifa aresmiyen açıklanmadan atılmış bir başlık. Ama çok güzel değil mi? Durumumuza çok uyuyor. Milli Takım, boktan bir gruptan dünya kupasına çıkamadı. Estonya puan alırdı, biz zaten süperiz ikisinide yeneriz, kupa bizsiz olmaz derken, ruhumuza El Fatiha! Fatiha demişken Fatih Terim'de istifa etti. Artık taksiratını affetsin Türk halkı onun... Arrivederci İmparatore zorte morte... Ama o da zaten Napoli için bavullarını toplamış. Allah yolunu açık etsin... Ama yanlış anlaşılmasın, Fatih Terim'i sevmem, beğenmem ama takdir de ederim. Başarı, hırs, karizma, güç hepsi onda. Bazı sohbetlerine katılmışlığımdan bizzat bilirim :) Keşke gitse İtalya'ya da başarılar kazansa, Türkler adını duyursa aleme... Başka kim var allah aşkına, kim gelecek takımın başına? Keşke şu sabit fikirlerinden ve egondan vazgeçebilseydin? Bugün başka yerlerde olsaydık. Gene yazık... Arrivederci Terim...

Hemen söylentiler çıkmaya başladı, istifadan bir kaç saat olmasına rağmen... Hiddink diyorlar, keşke gelse!!! Aslında para konuşursa olabilir, çünkü Hiddink 2010'da Rusya'yı bırakacağını açıklamıştı. Plasesi 'de Ertuğrul Sağlam'mış. Başarılı kariyerine hükümetimizin desteğini de ekleyerek takımın başına gelebilirmiş. Muhafazakar tavrı ve yaşamı nedeniyle severlermiş kendisini. Türkiye'min nadide düzeni ve insanlarıyla birlikte olmadan ben yaşayamam ya!!!?

10 Ekim 2009 Cumartesi

Değerini bilemediklerimiz...

Oturmuş Rusya - Almanya maçını seyrediyorum. Aklım bu ya, düşünmeye başladı. Tut tutabilirsen...

Kenara bakıyorum, Rusya'nın başında Hiddink, Almanya 'nın başında Löw... İkiside eskiden Fenerbahçe'nin teknik direktörüydü. İkisininde nasıl takımdan gönderildiğini dün gibi hatırlarım. :) Sadece bu ikisi mi? Holger Osieck, UEFA'da Teknik Komitenin başında... Lucescu, İstanbul'daki son UEFA Kupası'nın sahibi Shaktar'ın t.d. Hem 6S 'yi hem BJK'yi şampiyon yapmıştı... Gerets, şuan Katar'da, parayı tercih ettiğinden. Geçen sene Fransa'da yıllar sonra Lyon'un egemenliğini Marsilya ile sona erdiriyordu, Bordeux'ya kaptırdı şampiyonluğu... Zico, CSKA 'dan Olypiakos'a geçti. Say say bitmez, Aragones, Del Bosque, Tigana... Bu isimlerin hepsi inanılmaz kariyerli ve popülaritesi yüksek isimler... Nasıl geldilerse, nasıl gücümüz yettiyse? Buna rağmen bu adamların hepsini teneke bağlayıp kovduk be ya! Biz mi çok akıllıyız yoksa man kafa mıyız? Hem milli takım, hem de kulüp takımlarımızın hali hazırdaki duruma bakınca oturup bir düşünmeliyiz diyorum. Sanki bizde hata var...


Daha bitmedi, aklım bu çalışıyor... Rusya takımına bakıyorum. Bir sürü süperstar var. ??? dolu gözlerle bakmayın. Arshavin Arsenal'de... Pavlyuchenko Tottenham'da ve söylentilere göre kendi isteği ile uyum sağlayaadığından ayrılmak istiyormuş. Transfermarkt'ta Euro 11 milyon gözüküyor, havada kaparlar büyükler onu... Kaleci Akinfeev, CSKA Moskova'da ama adı Milan ve Barça ile anılıyor. Parayı tercih ettiğinden kendi liginde oynuyordu, bu sene kesin son senesi :) (Pardon ya Rüştü'de Barça'da :))) oynamıştı, değil mi?) Daha saymayayım. Bir de bizimkilere bakalım. Hamit var sadece Bayern'de ama o da bu formuyla seneye alır Türkiye'de soluğu... Tuncay EPL'de Stoke diye vasat bir takımda, en iyisi o gene... Diğerlerini boşver ya da şu an benim aklıma gelmiyor. Hadi artık ya! Volkan, Arda, Gökhan Gönül... Görelim sizi de büyüklerde, sadece biz değil dünya ialesin sizleri... Alıyorsunuz burda tabii yıllık Euro 2 - 3 milyonu, giden yok... Türkiye için gidin ya!


Durmuyor aklım... O da ne? Sahada Mesut Özil var. Halis mulis Türk Evladı ama Almanya milli takımında. Görememiş, keşfedememişiz... Böyle daha onlarca belki yüzlerce var. Yazık... Büyükler 10,5 numara :) için ağlayıp duruyorlar. Tabata, Delgado, Lincoln, Elano diye sayıklıyoruz. Naaptılar ki? Kimse Alex'i de koy demesin, Allah çarpar :) Bakıyorum, Mesuta, sahada zorluyor, yırtıyor, deliyor, atıyor, attırıyor... Rıdvan, çok iyi bir yorum yaptı dün %100 Futbol'da. Artık sprinter oyuncular yetiştirmeliyiz diyor, herkes yumuşak teknik oyuncu peşinde... Hatta "Ayhan'a bakıyorum, kendimi bildim bileli alıyor veriyor, alıyor veriyor..." dedi, kırıldım gülmekten... Harbi öyle ama...

Yok yeter dursun artık aklım :)

8 Ekim 2009 Perşembe

StormTroopers, their secret lives...

StormTrooper's, they likes donut....

Luminosity, Before The Energy

Ya ben bu 2010 'u seveceğim galiba :) Bomba haberler arka arkaya geliyor baksana. Daha önce Trance Energy 2010 hakkında duyumlarımı yazmıştım. Resmi site henüz aktif olmadı ancak forumlarda TE2010 için 03 Nisan tarihi söyleniyor. Ee bizim doğum günümüzde 04 Nisan olunca bu iş tadından yenmez bir hal alacak gibi. Derkeeeen bi haber daha eklendi bu tada... Luminosity adı altında yeni bir party formatı var, TE gibi o da Utrecht'te... Onunda tarihi açıklandı. Kaçı mıııı? 02 Nisan :) Fazla bilgim yok ama line-up'taki ilk isimler Mat Zo, Orjan Nilsen and Marcus Schossow... Bu isimler gayet başarılı, diğerlerini de 4 gözle bekliyoruz. Özetle Amsterdam - Utrecht arası mekik dokunacak ve hatta uzuuun bir 2 gece 3 gün olacak sanki...

Rüya gibi bir doğum günü dönemi yaklaşıyor, Allah uzun ömürler versin de :) Takibe devam...

One Step Beyond...

3th pass : Schizophrenic / visionscenttouch

1st Key: SUN
2nd Part History: Sempiternal, Rain

Date : 07.10.2009

En Çok Merak Edilen Sorular

Hep kafamı kurcalamıştır. Neden kendi kendimizi gıdıklayamayız diye? Çünkü ne kadar duyarlı olursanız olun, kendinizi asla gıdıklayamazsınız...

Bunun nedeni beynimizin etrafımızda olan bitenleri takip ederken pek çok hissimiz arasında en önemli olanları hissetmeye programlanmış olmasıdır. Mesela oturduğunuz sandalyeyi veya ayağımıza giydiğimiz çorabı "özellikle onları düşünmediğimiz sürece" hissetmeyiz ama omzumuza dokunan bir el hemen bizi irkiltecektir. Beynin bu ‘hisleri ayırt etme’ fonksiyonunu sürdürebilmesi için bizim temasımızı başkalarının temasından ayırt etmeye yarayan bir sinyal üretmesi gerekmektedir. Bu fonksiyonu gerçekleştiren ise beyinciktir. Yaklaşık 110 gram ağırlığındaki bu organ, kendi eylemlerimizin yaratacağı hisleri tayin eden yerdir. Beklenen veya beklenmeyen reaksiyonları ayırt etme işi beyinciğe aittir. Beyincikten gelen sinyallere göre, beyin bu hissin önemli olup olmadığına karar verir. Gıdıklanma hissi abartılmış bir refleks olmakla birlikte, eğer size dokunan gene size ait bir organsa, beyin bu gıdıklanmanıza değil, dokunduğunuz organdan (mesela elinizden) gelen hislere öncelik verecektir.